Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul °C

Cüzi İrade Var Mıdır?

12.09.2021
638
A+
A-
Cüzi İrade Var Mıdır?

19. asrın meşhur mutasavvıflarından olan Şeyh Muhammed Nurul Arabinin beşeri ve cüzi olarak ayırdığı hakkında bir bilgi verdiğine dair dedikodu yayıldı. Bunu duyan Sultan Abdulmecid Han, Şeyh Efendinin huzur dersine çağrılmasını ve oradada kendisine bu meselenin sorulmasını emretti.

Cüzi İrade Var Mıdır?

Huzur dersine katılan Şeyh Efendi meseleyle ilgili soru sorulduğunda:

“–Kulda cüz’î bir irâde elbette mevcuttur. Mes’ûliyetin kaynağı da budur. Ancak herkeste ve her zaman değil. diye cevap verir.

İllaki ben cüzi irade sehibiyim. Fakat buraya padişahımın emriyle geldim. Buradan kalkıp gitmek benim elimde değildir. Gel denir geliriz, git denir gideriz. İrademizi bizi kuşatan padişah iradesine rağmen istediğimiz gibi kullanamayız. Demekki burada benim iradem tek başına geçerli değildir. Oysa ki dışardaki gafillere baktığınızda gayet serbest davranıp kendi iradelerini sergilemede hürdürler. Biz padişahın huzurunda olduğumuz için yapacağımız hareketler bunlarla sınırlıdır. Bazı kişiler bu misalde olduğu gibi Allah’ın huzurunda bulununca onun emirlerine itaat ettiklerinde hoşnut olurlar. Fakat emirlerine itaat etmezlerse tıpkı padişahımızın emrine itaat etmedikleri gibi huzuru bulamazlar deyince padişah Şeyh Efendiye bazı ikram, ihsan ve iltifatlarda bulunur.

Aslanlarla Öküzler Hikayesi

Bilir misiniz; Aslanla-Öküz ‘savaşını’?
Bir Afrika hikayesi.
Ancak, ülkemize ‘Sarı Öküz’ diye uyarlanmış.
Şayet bilmiyorsanız, ‘yaşadıklarınızı’ düşünerek, aşağıdaki hikayeyi bi okuyun.
Eğer okumuş ve biliyorsanız; ‘bir kez daha’ okuyunuz.
Ve yaşadıklarınızı ‘ona’ göre analiz edin.
Çünkü ‘Tarih’ tekerrürden ibarettir.
Yeter ki; ‘tekerrürü’ toplumsal zayiata dayalı olmasın.
Hikaye bir hayli uzun. Ama hayat ta bir o kadar uzun!
Bakalım ‘Aslanla-Öküz’ hikayesinde ne denli ‘ders-i ibret’ mevcuttur.
Eski zamanların birinde bir otlakta öküz sürüsü yaşarmış.
Ama çevredeki aslanlar da bir türlü rahat bırakmazmış onları.
Hemen her gün saldırırlarmış sürüye.
Öküz dediğin öyle yabana atılır bir hayvan değil ki, bir araya toplandılar mı kolayca defetmesini bilirlermiş o koca aslanları.
Gün geçtikçe aslanları almış bir kaygı…
“Herhalde bize bu otlağı terk etmek düşüyor” demiş aslanlardan birisi.
“Nereye gideriz” diye düşünürlerken sürünün en çelimsiz, ama en kurnazı topal aslan “Hayır” demiş!
“Hiçbir yere gitmiyoruz… Ben hallederim bu işi.”
İnanmamış kimse ona! Ama “Bir şans verelim ne çıkar” diye düşünmüşler.
Topal aslan elinde beyaz bayrak gitmiş öküzlerin yanına.
Öküzlerin lideri olan boz öküz sormuş ne istediğini.
Topal aslan “Saygıdeğer öküz efendiler. Bugün buraya sizden özür dilemek için geldik” diye başlamış söze.
“Evet, size defalarca saldırdık, ama niye biliyor musunuz?
Hep o sizin aranızdaki sarı öküz yüzünden.
Onun rengi gözümüzü kamaştırıyor, aklımızı başımızdan alıyor.
Verin onu bize, siz kurtulun biz de barış içinde yaşayalım!”
Boz öküz, diğer önde gelenlerle görüşmek üzere geri çekilmiş.
Hepsi de sıcak bakmışlar bu teklife. Bir tek yaşlı benekli öküz “Olmaz” demiş.
Ama kimseye dinletememiş sözünü.
Zavallı sarı öküz teslim edilmiş aslanlara.
Sürünün selameti için bir öküz; gerekliymiş bu.
Gerçekten de günlerce sürüye saldıran olmamış.
Topal aslan boz öküzün yanına gitmiş:
“Gördünüz ya biz aslanlar ne denli uysal milletiz.
Yalnız büyük bir sorunumuz var! Şu sizin uzun kuyruklu öküz.
Öyle uzun bir kuyruğu var ki nereden baksak görünüyor.
O kuyruğu salladıkça bizim de aklımız başımızdan gidiyor.
Gelin verin onu bize eskisi gibi barış ve huzur içinde iki taraf da hayatını sürdürsün…”
Boz öküz yine istişare yapmış sürünün ‘önde gelenleriyle.
Yine sadece benekli öküz olmuş karşı çıkan.
Hepsi de “Verelim gitsin” demişler. Dışlamışlar uzun kuyruğu sürüden.
Saatler sürmüş zavallının çırpınışları…
Tekrar tekrar yinelenmiş bu olanlar.
Her geçen gün daha da semirmiş aslanlar, alabildiğince güçlenmişler.
Öküzler ise her geçen gün daha da zayıflamışlar, seyreldikçe seyrelmişler.
Aslanlar küstahlaştıkça küstahlaşıyormuş.
Artık bir neden bile söyleme gereği duymuyorlarmış.
“Verin bize şu öküzü sonra karışmayız” diyorlarmış.
Zavallı öküzlerin “Hayır” diyebilecek güçleri kalmamış.
Hepsi birer birer can veriyormuş aslanların pençesinde.
Boz öküz de aralarında olmak üzere birkaçı kalmış en sona…
“Ne oldu bize, ne zaman kaybettik bu harbi aslanlara karşı”.
“Oysa ne kadar da güçlüydük?” diye sormuş biri boz öküze.
Boz öküz, gözleri nemli ve sesi pişmanlıkla titreyerek;
“Sarı Öküz’ü verdiğimiz gün kaybettik bu kavgayı!” demiş.
Ve bir süre sonra ‘Öküz sürüsünden’ geriye kalan; ‘kemik kalıntıları’!
Onlarda ‘zaman’ içerisinde, ‘akbabalar’ başta olmak üzere diğer ‘kemirgenler’ tarafından ‘afiyetleşmiş’!
Ne ‘Sarı Öküz’ ne de sürünün önde geleni ‘Boz Öküz’!
Aslanlar bir başka ‘Öküz’ sürüsü için; başka ‘alanlara’ yönelmiş.

 

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.